Pandemi, Sözlük Bursa, Zoom ve Düşmanlarımız üzerine...

Years & Years dizisini seyrettiniz mi?  6 bölümlük bu İngiliz mini dizisini şiddetle öneriyorum.  Uçan arabalar, başka gezegenlerde yaşayan insanlar gibi eski moda gelecek tezahürleri yerine çok gerçekçi bir yakın gelecek öngörüsünde bulunan bu dizide herkesin evinde, mobil telefonu ile entegre olan bir iletişim cihazı bulunmakta. Bu cihazın sunduğu iletişim olanakları ile örneğin 3 kuşaklı bir aile sanki tek bir evde yaşıyormuşcasına iletişim kurmak mümkün.   Mart ayında artık kaçınılmaz şekilde tüm dünyanın gündemine giren Corona Pandemisi sebebi ile aniden dizideki gibi onyıllar ötesine ışınlandık ve aniden torun, anne/baba, büyükanne/büyükbaba yani 3 kuşağın iletişimi elektroniğe döndü.  70 yaşındaki dede mobil telefonu ile 2010 yılında doğmuş olan torunu ise tableti ile kah Whatsapp'dan, kah Zoom'dan kah Skype'dan kah Teams'den kah Google Meet'den  video konferans yapmaya başladılar.

 

2010'lu yıllara yaklaşırken tüm dünyaya pompalanan 3G teknolojisinin en büyük alameti farikası, görüntülü görüşmenin elimizdeki telefonlardan kolayca yapılabilmesi olarak sunulmuştu ancak öyle olmadı. 3G'li telefonlara rağmen görüntülü görüşme yaygınlaşmadı. Operatörlerin şirket değerlerinin artması dışında somut bir fayda el edebilen olmadı.

Eh, hadi sosyal ilişkilerimizde görüntülü konuşmaya gerek yoktu diyelim. Bir şekilde sevdiklerimizle nadiren bile görüşsek bu yetiyordu. Peki iş hayatı? 2000'li yılların başından beri her gün 2-3 iş toplantısı yapan biri olarak bu teknoloji iş hayatının diline pelesenk ettiği verimlilik kavramının ete kemiğe bürünmüş haliydi. Artık kamerası,dahili mikrofon ve speaker'ı olmayan notebook satılmıyordu. Peki neden hala Kartal'da çalışan biri iş toplantısı için Çorlu'daki müşterisini ziyaret etmeye gidiyordu?  Çünkü yüz yüze görüşme gibisi yoktu!  Ya da öyle sanıyorduk.
 

Corona bize hiç de öyle olmadığını kafalarımıza çaka çaka öğretti. Güzel klişelerimize sırf klişe olduğu için yüz çevirmemeliyiz. "Artık dünya eskisi gibi olmayacak."


Sözlük Bursa diye adlandırdığımız mini arkadaş grubumuz da bu dönüşümden nasiplendi. Şu an Bursa, İstanbul, Londra ve Düsseldorf'da bulunan üyeler eskisi gibi her hafta 5-6 saat süren toplantılarımızı Zoom'dan yapmaya başladı. 

Başlarda "nasıl olacak bu iş, 20 yıl önceki gençler yerine ununu eleğini, asmasa da hazırlamış olan orta yaşlı insanlar gene aynı tempo ile iletişim kurabilirler mi acaba" diye endişe etsek de iletişim dediğimiz kavram çıkarıp masaya vurdu kamaşullahı; gölgesinde serinledik,  varlığına duacı olduk, zekatını verdi zengin olduk.  Oysa bu özlemini duyduğumuz iletişim hep elimizin altındaydı.  Neden daha önce keşfedememiştik? Çünkü evrimsel olarak bir türlü yenemediğimiz bir düşmanımız vardı.

Evet, Beynimiz! Bugün özgür irade sandığımız şeyleri bile bu bu 1,5 kg ağırlığındaki kavurması şahane olan et parçasının yaptığını anlıyoruz. Verdiğimiz kararları sanki biz veriyormuşuz gibi hissettirip aslında bizden çok önce bilen bu psikopat henüz kabullenemesek de korkunç bir muhafazakar. En sevdiği şey sorumlu olduğu vücudu korumak adına riske girmeden sürekli aynı şeyleri yaparak uzun süre varlığın sürdürmek. İki kitap okumasam bu şerefsiz yüzünden 30 yıl boyunca her gün aynı sokaklardan geçerek işe gider, akşam işten döner, yazın 2 hafta tatil yapar, emekli olunca roka yetiştirir aynı bir Sims karakteri gibi yaşar giderim.  Sloganı "rutin iyidir". Mayişler yattı mı, akşam eve gelip Netflix'i açtı mı, saat 23'de koltukta sızdı mı dünyalar onun oluyor pezevengin. Üşengeç, en az çaba ile aynı rutini korumak için sürekli katakulli peşinde. "Kim okuyacak o kitabı şimdi", "kim çalışacak ingilizceye", "ne gerek var Karadeniz turuna", "ne görüşeceğim şimdi, skerler abi", hep bu iblisin bahaneleri. Bak gene klişe: Düşman içimizde. Kendimizi yenebilir miyiz? İnsanlık tarihinin bütün kazanımları bu yavşağın hayatta kalma sevdasına karşı gelen devrimciler sayesinde kazanıldı. Bugün pandemi sayesinde tüm dünya düşmanı ile yüzleşiyor. Bu denyonun yıllarca oluşturduğu tüm alışkanlıklar bugün sorgulanıyor.


Peki bu bir heves, geçici bir moda mı? Pandemi bittiğinde gene evde ekmek/lahmacun/pide/döner yapacak mıyız?  Gene ana babamızı aylarca, arkadaşlarımızı yıllarca aramayabilecek miyiz?


Eh bunun da cevabı "Netflix, "Into The Night" dizisinin ikinci sezonuna izin verecek mi"nin cevabına benziyor.  su akacak yolunu bulacak.  "Her şey olması gerektiği gibi, başka türlü olamayacağı için olur" demişti Marx gene öyle olacak. Klişeleri sevelim.

Yorumlar

nuri seksigüzel dedi ki…
şefim bir konuyu es geçmişsin.
pandemi günlerinden sonra yakın gelecekte n'olcak bizim bu seksler?
Sıtkı Sıyrıl dedi ki…
Sayın Seksigüzel, İbrahim Tatlıseks'in bir zamanlar dediği gibi "Beni dövdüler abi dediğin zaman seni pezevenklerin elinden gittim aldım!"

Yani diyor ki. zinayı yapın, alkolden, pezevenkten uzak durun ama virüsten kaçın diyor, kaçın.