Hafiye Bir Bursa’da!

Nihayet odamda yalnız kalıp arkama yaslandığımda bu seferki davanın hiç de kolay olmadığını düşünüyordum. Artık piyasaya çok sağlam bir ürünle giriyorduk. Hem de sahte mahte değil, bomba gibi bir ürün...

Sumsuklar İlaç A.Ş. Ah babacığım ah!.. Bir sürü adam bu ismi sümsükler olarak anlar, toşşak geçerler bizle, koymayalım, yapma etme dememe rağmen. “Öyle anlayana da indiririz bir sumsuk merak etme sen” deyip yumruklarını sıkıp “Piyasayı sumsuklarımızla ele geçireceğiz” diye eklerdi rahmetli..

İlaç şirketimizin kuruluşu çok görkemli olmamıştı. Sessiz sedasız piyasaya girmiştik. Piyasadan novaljinleri, apranaxları toptan toplayıp şirket yeni stoklarını yurtdışından getirene kadar, elimizi öpene satıyorduk. Ayrıca, kireçten yapıp kalıplara döktüğümüz aspirinler de, el altından bakkala çakkala yarı fiyatına gidiyordu. İşler tıkırındaydı.

Sumsuklar İlaç AŞ’nin faaliyet alanında sağlık ürünleri yazdığından kelli, doktor çalıştırmak zorundaydık. E, doktor istihdam etmek kolay mı kardeşim? Mecburen bizim arka mahalleden Esmahanımteyze’nin oğlu Shirakahn’ı işe aldım. Yoksa, en büyük buluşu kiremit tozundan kırmızı biber imal etmek olan (üstelik sağlıkla alakası da yok-gerçi kendisi ısrarla kırmızı biberin romatizmaya iyi geldiğini iddia eder hala, cibiliyetsiz) , Tıp fakultesi birinci sınıftan terk, sahte diplomalı bir adamla çalışır mıydım hiç. Şirketin selameti için katlanıyordum, katlanmalıydım.

Sektörümüz tehlikeli bir sektördü. El altından ürün satmak, piyasadan ürün toplamak, gerekli darp ve şiddet tedbirleri almak, her ne kadar Sedge gibi canını bizim için düşünmeden tehlikeye atacak bir fedaimiz olsa da kolay değildi. Başkomiser Olmayanaergi’nin haberi olmadan bu işleri yapamazdık.

Ben Başkomiser Olmayanaergi’ye ilk kez rüşvet teklif etmenin sıkıntıları ile odasına girdiğimde, sürekli çenesini sıvazlamasından kendisinin meyilli olduğunu anlamıştım. Nasıl açsam konuyu şeklinde ehezehe ımmm diye kıvranırken önüme bir tarife atıp “hacım çek senet %30, uyuşturucu %50 ile başlar. Diğerleri yazıyor elindeki tarifede.. Baştan konuşalım sonra papaz olmayalım.” şeklindeki girizgahı ile hem rahatlamış, hem de “oha .mına koyim, herif rüşvet tarifesi yapıp, matbaaya bastırmış” şeklinde düşüncelere dalıp tedirgin olmuştum. Çok kıllı bir işe girmek üzereydim, olayların bizim göte yansıma olasılığını hızlıca hesaplayıp, bi yarım saat konuşup cabucak anlaştık Olmayanaergi ile. %20’ye tav olmuştu. Yaptıklarımızı bilmeyecek, görmeyecek, bir tehlike anında bizi uyaracaktı.

Bir müddet satışların tıkırında gitmesine rağmen, artan maliyetler, hükümetin kireç’e üst üste yaptığı zamlar, Başkomiser Olmayaergi’nin aldığı pay ile birlikte gelirlerimiz azaltmaya başlamıştı. Yeni bir ürün çıkartmalıydık. Kendisine güvenlik uzmanımız Sedge’nin taktığı "profesör" lakabını benimseyen, Shirakahn denen tıynetsiz, cibiliyetsiz adamın azıcık kafası çalışsa, şöyle iki tane kimyasalı birleştirebilse ne ürünler patlatırdık aslında ama olmuyordu. Bak gene aklıma geldikçe tüylerim diken diken oldu, kifayetsiz insan. Bir de Geçen akşam bana “Efendim, dünyadaki bütün erkekleri iktidarsız yapabilecek bir formul peşindeyim” diyor. Yavşak, gelmiş bana Aydemir Akbaş’ın bir filmindeki senaryoyu anlatıyor. Bütün gün porno izliyosun bari , gaza gelme .cıkağız. Hayır aslında belinde kıracaksın sopayı ama bir yandan muhtacım da ipnetora. Hem Esmahanımteyze’nin de hatrı var. Bir de Asgari ücretle çalışan doktor nerde bulabilirim ki?.. Neyse, kimseye zarar vermeden uğraşsın da, kafasına başka bir ipnelik, musibet gelmesin diye, “he gülüm he canım” diye dinledim anlattıklarını.

Bir hafta öncesiydi. Bu dertler içinde akşamı etmiş, şirkette koştururken kapıda beliren Başkomiser olmayanaergi’yi gördüm. Ya para lazımdı, ya da önemli bir haberi vardı yani yine para lazımdı. Her iki olasılık da başımı ağrıtacağından suratım asılmıştı bile. Çay söyledik, "nasıl gidiyor işler, çoluk çocuk napıyor" muhabbeti ile bir saatte 10 tane çay içmiş, çay markalarımı birer birer gözümün önünde tüketmiş, üstelik de daha konuya girmemişti bile. Çaktırmadan markalarımın durduğu kavanozdan markaları çekmeceye boşalttım. İki üç tane bıraktım içinde. Azıcık haysiyeti varsa, daha fazla çay içmezdi. Konuya gireceği yoktu, “Hayırdır yahu, söyleyeceğin önemli bir haber var galiba” diye hamlemi yaptım. Söylesin de gitsindi artık. “Simplex etrafta sizi soruyor dikkatli olun, işin sonuna gelmişken bu hıyar başımızı ağrıtmasın” dedi. Hey allam. Simplex kim mına koyim ya.. Bir de bu mu çıktı başımıza “hayırdır hacım simplex de kim?” diye sinirlenmeden sordum. Elindeki bulvar gazetesini ortadaki zigon sehpaya fırlatarak. “4. sayfayı aç” dedi. Gizemini sktiğimn. Gazeteyi elime alıp, elenilere, dilaralara, tatyanalara bakıp ağır ağır sayfaları çevirmeye başladım. 4. sayfada ilanlar vardı. Bi göz gezdirdim. “hayırdır abi, fantezi olayına falan mı giriyoruz, partner mi lazım, bu sefer harbiden mi zkeceksin bizi” dedim. “ehehe. Yok be olum, bak şuradaki ilanı oku” diye pis pis sırıttı. Okudum: ((Karınızdan mı şüpheleniyorsunuz yoksa ortağınızdan mı şüpheleniyorsunuz. Beni arayın. Bursa’nın ilk özel dedektifi Simplextablosu, şıp diye gelsin işi zart diye çözsün. Karınızın aşığıyla yataktaki resimlerini internete sızdırmadan elinize getirsin – emeğe saygı – tel: xxx )) Vay anasını.. Bu paragöz Komiser Olmayanergi’nin sırf bi kaç kuruş daha sızdırmak için böyle koftiden haberler getirmesine mi yanayım, ilandaki iğrenç Hamdi alkan esprilerine mi yanayım, odeğil de aslında bi dedektifle anlaşıp bizim hatunu da izlemek lazım şeklinde gelişen düşüncelerime mi kızayım bilemiyordum. “Ya bırak onu ya, o gitsin kıçını parmaklasın” şeklinde bozuntuya vermeden konuyu geçiştirdim. Bu herif para istemeden , en azından bi dürüm ısmarlayayım da belki utanır bir şey isteyemez şeklinde düşünerek.
“hacım o değilde ben dürümleri söyledim geliyor yanında ne içeriz çocuğa aldıralım kola ayran?” diye sordum. “Kola kola, 1,5lt’lik kola kapsın gelsin” dedi hemen, “Tamam güvenlikçiyi gönderiyorum hemen” diyerek “Sedge’yi telefondan arayıp siparişleri söylerken, Shirakahn kapıda belirmişti. Dürümlerin Kokusunu almıştır yavşak otu diye içimden düşünerek yarım ağızla, isteyip istemediğini sordum, cevabını bile bile. Bir buçuk da onun için söyleyip telefonu kapattım.

Artık biraz rahatlayıp makara yapabilirdim. Olmayanaerginin göbeğine dirseğimle vurup ona göz kırparak “Eee Shirakahn usta, havaya karışıp bütün erkekleri iktidarsız hale getirecek ve böylece dünyada makinası işleyen tek erkekleri biz bırakacak ve bizi ömrümüzün sonuna kadar ihya edicek ilacı bitirdin mi?” diye Shirakan muhterisine takıldım. Çükkafalı öyle bir havaya girmişti ki. “Bitti sayılır, son bi kaç ayar daha yapıp halledicem hepsini, ondan sonra alem erkek görsün be” diyerek heyecandan karşımda titriyordu.

“De hati, sen devam et çalışmalarına dürüm gelince haber ederim ben” diye başımdan savdım onu da. Olmayanaergi ile rus, romen ve ve diğer slav ekonomileri üzerine sohbet ettik biraz. Yarım saat sonra dürümlerimizi getiren Sedge’nin heybetli vucudu ve “nooluyor mına koyim” temalı italik ifadesi ile kapıda belirmişti. Paketleri açmak üzereydim ki, Sedge’nin elinde tuttuğu bir tüp dikkatimi çekti. Aldım elinden. Üzerinde “İktidarsızlık panzehiri” yazıyordu. Allahımyarabbimsenaklımamukayyetolyarrabbi. Bu Shirakahn denen iblis, başıboş bıraktık diye iyice havaya girip, tüpler falan hazırlamıştı. Hayır her boku ye de neden tüp müp, ilaç hazırlayıp ortada bırakıyorsun. Biri içecek, kuduracak, ölecek, başımız belaya girecekti. Kimbilir içinde ne vardı. Bembeyaz bir şey. Attırdı mı içine, fare zehiri mi koydu ne yaptıysa.. Hey allam. Hey allam diye düşünerek. “Lan içtin mi yoksa bunu” diye çıkıştım sedge’ye. “Yok abi” dedi. Olum bak burdaki bilmediğin bir şeyi ne kokla ne tad tamam mı” dedim. “tamam abi” dedi.

Bir fırça da Shirakahn’a kaydım. Formüllerini sağda solda açık bırakmasın diye. 3 tüp panzehirin kayıp olduğunu söylüyordu. “lan ne panzehiri anasını satayım. Gören de biz zke derman olacak zanneder. Ne varsa içinde” diye, gönderdim bunu da odasına. Günler günleri kovaladı. İşler aynı tempoda devam etti bir süre.

Olaylardan Bir hafta sonra, köpeğimiz Orçun’un kancık gibi havlamasından, kuyruğunu kaldırarak dolaşmasından, memelerinin şişmesinden kuşkulanarak yaptığımız tetkiklerde. Orçun’un dişileşmeye başladığını fark ettik. Evet biricik köpeğim Orçun, Şirketimizin doktoru Shirakahn’ın yaptığı ve ismini “iktidarsızlık panzehiri” koyduğu beyaz sıvıdan içmiş ve bu hale gelmişti.

Nihayet odamda yalnız kalıp arkama yaslandığımda bu seferki davanın hiç de kolay olmadığını düşünüyordum.

Ah babacığım ah.. Keşke görebilseydin bu günleri.. Sumsuklar İlaç A.Ş. artık piyasaya sumsuğunu vuruyordu. Bir hafta önce çıkardığımız ve patentini aldığımız, adına da emektar köpeğimiz Orçun’un (kendisini maalesef mehallenin itleri tarafından yüzlerce kez tecavüz edilmiş bir halde bulduk) ismini verdiğimiz “Orçun Kadın Hormonu” tabletlerimiz, piyasada kapış kapış gidiyordu.
Ama artık bu seferki davamız kolay değildi. Hızlıca kanunsuz işleri tasfiye etmeli, bu Olmayanaergi vampirinden de kurtulmalıydım. Artık , roşla, Abdi ibrahimle, fayzır'la olan kavgamız başlıyordu…

Sıtkı Sıyrıl

Yorumlar

Adsız dedi ki…
yazıklar olsun be.
Adsız dedi ki…
sıtkı kafaları karıştırma olm.. o ilaç bi tek hayvanlarda öyle etki yapıyor.. laf çıkartma şimdi durduk yere..

lan yoksa!?
Adsız dedi ki…
soldier of orcun, yazdıklarını okudum.stop. daltonlar gene kaçmış stop. acele gel. stop.