Bursa'da Bir Hafiye



Nihayet odamda yalnız kalıp arkama yaslandığımda bu seferki davanın hiçte kolay olmadığını düşünüyordum. müşterime kaç defa vurgun yemiş kaba etin davası olmaz dediysemde dinletememiş, yoğun ısrarları ve jartiyeri karşısında işi kabul ettiğimi söyleyivermiştim. ne zamandır sadece birbirini takip ettiren karı-kocaların işleri üzerine çalıştığımdan, mesleğimin püf noktalarında paslanmış olabileceğimi düşünüp harekete geçtim. ilk işim atış poligonuna gidip biraz talim yapmak olmalıydı, hemen kendimi dışarı attım. hafif hafif çiseleyen yağmur arabamın camlarına vururken aklımda hala jartiyerli müşterimin parfümünün kokusu vardı. aslında şeytan diyordu karı çıkmadan kitle kapıyı, masanın üzerindekileri kolunun sert bir hareketiyle yandan yere at, hatunu tuttuğun gibi devir masanın üzerine ver allah ver. ama işimdeki profesyonelliğim asla duygularımın önüne geçmezdi. bütün bu düşünceleri bilehare malzeme olarak kullanmak üzere beynimin xxx klasörüne yedekledim. poligona gelmiş, nişan tahtasının üzerine tweety posterini tutturmuştum. o şerefsiz kuştan nefret ederdim. kafasına kafasına çaktım kurşunları. Sabah uyandığımda derhal harekete geçmeye karar verdim. Uyuşukluk neredeyse üzerime yapışmıştı son günlerde, biraz harekete ihtiyacım vardı. Emniyette tanıdık bir komser arkadaşım vardı, yıllar öncesindeki bir işten bana borçluydu, sayemde kıdem almıştı. Tahsilat zamanı geldi diye düşünerek yanına gittim. Kapısında başkomser Olmayanaergi yazılı kapıyı çalıp cevap beklemeden içeri girdim. Leş gibi tütün ve alkol kokusu heryere sinmişti. Otura otura göbek yapmış, mesleğin masabaşı tarafına geçmişti. Geldiğime çok sevinmediği belliydi, ben ise alacağımı alana kadar herkese dayı diyebilen tıynette biriydim. Babacan ve kırmızı burunlu bir tavrı vardı, ama benimle uğraşmak istemediği de belliydi. Birkaç fotoğraf gösterdim ve bunları tanıyor musun diye sordum. “Barmen miyim lan ben düdük makarnası” dedi. Yok abi götünü yiyim yanlış anladın diye girdiğim laftan gönlünü ala ala sarı saçlının adının Sıtkı Sıyrıl olduğunu ve bir ilaç şirketinin sahibi olduğunu öğrendim. Artık orada daha fazla kalmama gerek yoktu, Başkomser Olmayanaergi’ye ve göbeğine acıyarak baktım ve çıktım. Bahsettiği ilaç fabrikası şehrin öbür ucundaydı. 7. ve 8. caddenin kesiştiği yerdeydi. Aniden Bursa’da 7. ve 8. cadde diye cadde olmadığını hatırladım, olsa olsa Atatürk caddesiyle İnönü caddesi olmalıydı onlar. Evet evet, dün geceki filmin etkisinde çok kalmıştım. En iyisi Atatürk caddesine gitmekti. Gittim.

Sümsükler İlaç A.Ş’nin kapısındaki güvenlik görevlisi arabamı durdurdu ve kafasını açık camdan içeriye sokmaya çalıştı. Yaka kartında adının Sedge olduğu yazılıydı. 5 günlük sakalı ve gömlek cebinden sarkan at yarışı kuponuyla formalite icabi benimle ilgilendiğini anlamıştım. Fazla zaman kaybedemezdim, o yüzden daha bir şey sormasına fırsat vermeden eline bi 50YTL tutuşturuverdim. “Hadi hadi sen beni görmemiş ol” diyerek gaza bastım ve içeri daldım. Dikiz aynasından baktığımda elinde para “noluyo .mna çakayım” bakışlarıyla dikildiğini gördüm. Artık ondan bir zarar gelmezdi. Arabayı park eder etmez Fabrikaya daldım ve koridorlarda nereye gittiğimi biliyormuşçasına yürümeye başladım. O esnada gözüme çarpan tablo herşeyi açık seçik ortaya koyuyordu. Duvarda ayın elemanı tablosu asılıydı ve koskoca gülen bir surat cebimdeki fotoğraflardaki suratlardan diğeriydi. Hemen adına baktım “Prof. Dr. Shirakahn” yazılıydı. İsmi aklıma not ettim ve ilk gördüğüm asansöre bindim. İçgüdülerim beni en üst kata kadar çıkardı. Yönetici katına gelmiştim. Etrafta kimseler yoktu ve koridorun sonunda kapısı aralanmış bir oda duruyordu. Sessizce kapıya yaklaştım. Kapının kolunda “do not disturb” yazan kırmızı bi uyarı asılıydı. İçeride gizli kapaklı birşeyler döndüğünü hissediyordum. Göz ucuyla içeri baktığımda gördüğüm manzara beni şaşırtmamıştı. Ortadaki masada Sitki Siyril, Shirakahn ve Başkomser Olmayanaergi oturuyordu. Olmayanaergi’nin de işin içinde olduğunu hissetmiştim ben zaten. Yıllar önce bile cebinde hep asprin taşırdı. İlaç sektörüne meyilliydi. Konuştuklarına kulak kabarttım “Simplex etrafta sizi soruyor dikkatli olun, işin sonuna gelmişken bu hıyar başımızı ağrıtmasın” “Ya bırak onu ya, o gitsin kıçını parmaklasın, hacım o değilde ben dürümleri söyledim geliyor, yanında ne içeriz çocuğa aldıralım kola ayran?” “kola kola, 1,5lt’lik kola kapsın gelsin” “Tamam güvenlikçiyi gönderiyorum hemen” “Eee Shirakahn usta, havaya karışıp bütün erkekleri iktidarsız hale getirecek ve böylece dünyada makinası işleyen tek erkekleri biz bırakacak ve bizi ömrümüzün sonuna kadar ihya edicek ilacı bitirdin mi?” “bitti sayılır, son bi kaç ayar daha yapıp halledicem hepsini, ondan sonra alem erkek görsün be” Düşündükleri alçakça planı öğrenmiştim. Aslında pekte fena bir fikir değildi. O an yan odada duran ve üzerinde iktidarsızlık panzehiri yazan ilaçlara gözüm ilişti. Gayrıihtiyari kapıyı bi itekledim pat açıldı. Mesleğim ve küçük Simplex arasında bir ikilem mi yaşıyordum yoksa? Odaya girdim, garanti olsun diye panzehirlerden üç şişe aldım. Toplantı odasında hararetli bir karı muhabbeti dönüyordu. Dün gelen müşteri ve jartiyerleri gözümün önüne geldi. Şişeler cebimdeydi. Daha ne bekliyordum ki? Zaten dedektifliğede şekli iyi, iyi hatun düşer diye başlamamış mıydım? Binadan çıkmaya karar verdim. İçimde güzel günlerin yakın olduğuna dair hevesli bir ibnelik vardı. Tam kapıdan çıkıyordum ki cebine 50 YTL sıkıştırdığım güvenlikçinin elinde kola şişesiyle içeri girdiğini gördüm. “Hey Sedge” dedim, “Bu kıyağımı unutma” Aynı anda da boşta ki eline panzehirlerden birini tutuşturuverdim. Yüzünde bir defa daha o “noluyo .mna çakayım” bakışı vardı.
.simplextablosu

Yorumlar

Adsız dedi ki…
kamil berkemal

------------------
üstat burada neler ceviriyosunuz yav. sözlükten matrak bir yer olmuş buralari. takipçiniz olacaam bundan kelli. o değil de dedektifim, yalayabildin mi hatunu, ben orda kaldım.
Adsız dedi ki…
Hadi bakalım. Blog kaynıyor.. Bir şeyler çıkacak ama.. Hayırlısı..

Sıtkı
Adsız dedi ki…
Bu espri de Tüm lost severler için gelsin.

Sıtkı